HABERLER
2021 Yılının İlk KPDK’sı Gerçekleştirildi
2021 yılının ilk Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen toplantıya, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Memur-Sen Genel Başkanımız Ali Yalçın, Genel Başkanımız Levent Uslu, Memur-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanlarının katılımı ve KPDK’da temsilcisi bulunan kurumların bürokratları katıldı.
Memur-Sen Genel Başkanımız Ali Yalçın’ın kamu görevlilerini ilgilendiren önemli gündem maddeleri üzerine yaptığı konuşmada resmi gündeme ilave olarak sözleşmeli personele kadro verilmesi, seyyanen zam, gelir vergisi, ek ödeme, ek gösterge, derece kademe sınırlaması, 4688 sayılı Kanun, Yardımcı Hizmetliler gibi konuları da gündeme getirdi.
Sözleşmeli Personelin Sorunları ve Kadro Talebine İlişkin Sunumun gerçekleştirildiği toplantıda istihdam türleri ve hakları ve sözleşmeli personelin yaşadığı sorunlar, çözüm önerileri ve taleplerimiz Kamu İşveren Heyeti’ne iletildi. Sözleşmeli İstihdamı tüm yönleriyle inceleyecek bir komisyon kurulması kararı alınan KPDK toplantısında, Yerel Yönetimlerde çalışan sözleşmeli personelin maruz kaldığı hukuksuz uygulamaları ve sözleşmeleri personellerin istihdam şeklinde yaşanan sıkıntıların ele alınacağı komisyonda tarafların yer alması ve Görevde Yükselme/Ünvan Değişikliği Sınavları için 3 yılı aşmamak üzere düzenleme yapılması kararlaştırıldı.
Toplantıda sözleşmeli personele kadro talebimizi yineleyen Genel Başkanımız Uslu, “Sözümüz Sözleşmeli, Çözümümüz Kadro. ” ifadelerini kullandı.
Kamu görevlilerini sorunları ve beklentilerini ele alındığı toplantıda taleplerimizi ileten Memur-Sen Genel Başkanımız Ali Yalçın’ın konuşmasında ana başlıklar ise şu şekilde;
İlgili Gündem Maddeleriyle Alakalı Çalışma Grubu, Komite ya da Komisyon Oluşturulmalı
KPDK toplantılarının gündemsiz olması hatasından kurtulmak konusundaki doğru tavrı not ediyoruz. Fakat kurtulmamız gereken bir yanlışı ya da pozitif bir bakışla ifade etmek adına hayata geçirmemiz gereken bir doğruyu da belirtmek isterim. KPDK, yılda iki gün toplanmakla sınırlı kalmasın. Kurulun her toplantısı sonrasında, karara bağlanmayan gündem maddeleri ile bir sonraki Kurul toplantısının belirlenmiş gündem maddeleri konusunda çalışma yapılsın. Bu çerçevede ilgili gündem maddeleriyle ilgili, bilgi notu veya rapor hazırlayacak ortam çalışma grubu, komite ya da komisyon oluşturulsun. Böylece hem gündem maddelerine yönelik hazırlık, hem de hem de alınan kararlara yönelik ortak çalışma-karar zeminleri üretilmiş olur. 2021 yılı Mart KPDK’sı yılın hem ilk hem de 6. Toplu Sözleşme öncesi son KPDK olmak yönüyle ayrıca bir öneme haizdir. Beraberinde sözleşmeli personel ve görevde yükselme gibi kamu personel sisteminin ve kamu görevlilerinin de temel gündemi olan konular önceliğinde toplanması da kayda değerdir.
Ancak, KPDK’yı sadece bu iki gündemle gerçekleştirmek hem bazı gerçekleri ıskalamaya hem de yapamadığımız bir KPDK’nın oluşturduğu boşluğu yok saymaya neden olur. Bu gerçekten hareketle biz, gönderilen gündem yanında olması gereken gündem maddeleri çerçevesinde de değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşacağız. Bugün ki toplantı, yazılı gündem maddeleri yönüyle öznesindeki bütün kamu görevlilerine umut üreten, adalet ve hakkaniyet üreten kararların alındığı bir şekilde sonuçlanmalıdır. Emek tarafı da işveren tarafı da bu beklenen sonuç için olabildiğince katkı yapmalı, uzlaşmaya dönük çaba ortaya koymalıdır. Diğer taraftan dün konfederasyon olarak kamu oyuna deklare ettiğimiz gündem maddeleri konusunda da genel anlamıyla işveren tarafından, özelde ise ilgili kurum temsilcilerinden makul, adil ve ortak bakış hassasiyeti beklediğimizi de bu vesileyle ifade edelim. Çalışma hayatının geneline, kamu görevlilerine, kamu personel sistemine, personel mevzuatına ve kamu görevlileri sendikacılığı kulvarına dair tespit, eleştiri, öneri ve tekliflerimizi de dile getireceğiz. Sözleşme personel ve görevde yükselme gündem maddelerine ilişkin Soner Başkanımızın yaptığı/yapacağı sunum çerçevesinde konu ile ilgili veri, bilgi ve genel teklifler yer aldığı için çok ayrıntılı bir değerlendirme yapmayacağım.
Türkiye’nin İçinde Bulunduğu Ekonomik Gündem
Koronavirüs pandemisi, insan ve insanla ilgili bütün alanları bir şekilde yüzeysel ya da derinlikli etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Uzaktan eğitim, uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma, çevrimiçi mesai, aylıksız izin, tam kapanma, kısa çalışma ödeneği, iş akdini fesih yasağı, izin, istifa ve emeklilik yasakları, asli kadro dışında salgın görevleri (Filyasyon ve vefa destek grupları) gibi birçok kavram, kurum ve uygulama hayatımızda ilk defa somutlaştı ve yer edindi. İnsanın hayatta, insanlığın ayakta kalma çabası, tedbir-korku ikilemine düşme kaygısı, ekonominin daraldığı, üretimin azaldığı, rekabetin daha önce olmadığı düzeyde arttığı, emek tarafının daha fazla riskle karşı karşıya bırakıldığı bir dünya görseli de hem pandemi ile hem de pandemiden bağımsız olarak yaşanıyor. Covid-19 pandemisinin büyük ölçüde etkilediği alanların başında hem mikro hem makro verilerle, hem küresel hem bölgesel hem de yerel ölçeklerle ekonomi-finans yer alıyor. Bütün dünyada makro ve mikro ekonomik verilerde istikrar artık eskisinden çok daha zor. Ekonominin büyümesi noktasında yakın tarihte açıklanan veriler Çin ve Türkiye ile bir iki ülke hariç dünyanın hemen bütünün de ekonominin küçüldüğünü gösteriyor. Türkiye ekonomik büyümeye ilişkin bu sevindirici gelişmeye rağmen, bütçe gösterge ve gerçekleşmeleri, enflasyon, faiz ve kur tarafında yaşanan değişimler bakımından emek tarafını da sarsan makro ve mikro ekonomik verilere sahiptir. Türkiye’de ekonomi ve finans yönüyle herkesin dikkat kesildiği parametreler esas alındığında, sermaye ve kamu tarafına yönelik teşvik-tedbir ilişkisi devreye sokulmuş, emek tarafında ise belirli kayıplar üretecek şekilde tedbir mahiyetinde vazgeçmeler-sınırlılıklar üretilmiştir. (Kısa çalışma ödeneği, aylıksız izin vb.) 2020 ve 2021’in ilk üç ayı ekonomik büyümeden faize, kurdan altına, enflasyondan teşvik paketlerine, bütçe rakamlarından gerçekleşmelerine birlikte ele alındığında; maaş, gelir, hak ve beklenti kayıplarıyla karşı karşıya kalan kitlenin kamu görevlileri önceliğinde emek kesimi olduğu görülecektir.
Bu Yıl “6. Dönem” Toplu Sözleşme Yılı
Bundan yaklaşık 20 ay önce bu salonda 5. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri için bir aradaydık. Yetkili Konfederasyon olarak Memur-Sen’in ve yetkili sendikalar olarak bağlı sendikalarımızın genele ve hizmet kollarına mahsus tekliflerini bu salonda, bu masada benzer bir görselle deklare etmiştir. Bugün gerçekleştirdiğimiz KDPK yazılı olarak gönderilen gündemin yanında kamu görevlilerinin İşveren heyeti ve Hakemi kaynaklı 5. Dönem Toplu Sözleşme nedeniyle yaşadığı sıkıntıları da gündeminde değerlendirmelidir. Bu değerlendirme çerçevesinde tazmin ve telafi için ne yapılması gerektiğini, 6. Dönem Toplu Sözleşme öncesinde İşveren Heyetinde bakış ve anlayış değişikliği üretecek şekilde netleştirmelidir.
Bu doğrultuda, kamu görevlilerinin beklenti ve taleplerini seslendirme yetkisine sahip konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız tarafından KDPK sonrasında İşveren Heyetine, bileşeni kurumlara, hizmet kollarındaki kurum ve kuruluşlara yönlendirilecek bilgi, veri, talep, öneri ve tekliflerin ortak bakış çağrısı olarak görülmesi ve ele alınması gerekir. Böylece Toplu Sözleşme, bir aylık süre sıkıntısına maruz kalmaksızın, öncesinde yapılan çalışmalar ve KPDK eliyle gerçekleştirilen ön karar ve hazırlıklar sayesinde geniş açılı ve derinlikli bir iradeyle karar üreten pazarlık mekanizması işlevi görür. 6. Dönem Toplu Sözleşmenin başlayacağı Ağustos ayına kadar masanın yetkili sıfatına sahip tarafları, kesinlikle ve içtenlikle sorun görmek ve çözmek için ortak katılımla çalışma başlatmalı ve önceki dönem yapılan hata tekrarlanmamalıdır. Benzer şekilde toplu sözleşme sürecinde daha fazla ortak bakış ve kararla hızlı yol alabilmek için toplu sözleşme öncesinde pazarlık konularıyla ilişkilendirilmiş gündem başlıkları üzerinden bir KPDK toplantısı yapmayı doğru buluyor ve öneriyoruz. Böylece bu KDPK aynı zamanda 2020’de yapılamayan toplantının da ikamesini sağlamış ve eksikliğini gidermiş olur.
Sözleşmelilik Bitmeli, Herkese Güvence Gelmeli
Konuyla ilgili hem politik çerçeveyi hem de yapılması gerekenleri Soner Başkanımız ifade edecek/etti. Biz çok basit bir şey söylüyoruz, sözleşmelilik kaldırılsın, güvenceli istihdam temin edilsin ve sözleşmeli personel kadroya geçirilsin. 39 farklı mevzuat, 19 farklı başlık var. 700 bin taşeron/şirket işçisini kamu işçisi yapan irade, 200 bin sözleşmeli kamu personelini çok daha rahat kadrolu kamu görevlisi yapabilmelidir. Kaldı ki; bunu 2011 ve 2013 yıllarında başardık ve 280 bin sözleşmeliyi kadro ve güvenceyle buluşturduk. Sözleşmelileri kadroya geçirme işini tekrar başarmalıyız. Sözleşmeli personel istihdam hatasına ise tekrar düşmemeliyiz. Özellikle ifade edilmesi gereken konulardan birisi hiç kuşkusuz belediyeler ve zulmedilen sözleşmeliler konusudur. 31 Mart yerel seçimleri sonrasında el değiştiren belediyelerde kimi partilerce yapılan hukuksuz göreve son vermeleri ve görevlendirmeleri her birimiz yakından biliyoruz. Emeği ve ekmeği hiçe sayılan, keyfi bir kararla sözleşmesi sonlandırılan, görev tanımına aykırı alanlarda hizmet yapmaya zorlanan arkadaşlarımız için yaptığımız eylemler, verdiğimiz destekler, ortaya koyduğumuz itiraz ve isyan bilinmektedir. Kadrosuzluğun, güvencesizliğin, keyfiliğin bedelinin ne olduğunu anlamak ve anlatmak için 31 Marttan bugüne belediyelerde yaşananlara, belediyelerce yaşatılanlara bakmak yeterlidir. Kadro talebimizin haklılığı ve bu talepteki ısrarımızın gerekçesi başka bir dayanağa ihtiyaç duymayacak şekilde bu zeminde bulunmaktadır. Bakın bugünkü sayılar bize şunu gösteriyor. Toplam 180-190 bin civarında süresiz sözleşmeli personel var. Yani 180 bin insanı kadro ile buluşturmak için düzenleme yapacağız. Diğer 180 bin süreli yani 3+1 sözleşmeli ise azımsanmayacak bölümü 1 yıl sonra kadroya geçecek olanlar, onlarında kadroya geçiş süresini kısaltmış olacağız. Eskilerin değimiyle yapılacak iş atla deve değil.
Kaldı ki, yürütme bizimle birlikte sözleşmelileri kadroya geçirme noktasında bir karar verme noktasında tereddüt yaşarken yargı tereddütsüz kararlarla sözleşmelileri kadroya geçirecek zemini oluşturuyor. Diyanet-Sen ve Sağlık-Sen’imiz açtıkları davalarda, süresiz sözleşmeli personelin 3+1 uygulamasında olduğu gibi kadroya geçiş hakkından faydalandırılmamasını hukuka aykırı bulan kararlar aldılar. Biz diyoruz ki; gelin kamuya güven veren, millet nezdinde güvenilir devlet sonucu üreten bir kamu personel sistemi dizaynı için ön şart, sözleşmelilikten vazgeçmek, kadrolu istihdamı tek seçenek olarak görmektir. Bu görüş ne kadar erken kabul edilirse kamu yönetimi için de kamu personeli için de o kadar anlamlı olacaktır.
Sözleşmeli personel istihdamı uygulamasına son verilinceye kadar öncelikle kamuda bütün sözleşmelilerin ortak bir konuma ve mevzuata sahip kılınması gerekiyor. Önce sözleşmelilerin tamamını 3+1 kapsamına alalım, sonra sözleşmeliliği kaldıralım ve bütün sözleşmelileri kadrolu yapalım. Kamuda sözleşmelilikten kaynaklanan ayrımdan kurtulalım. Böylesi bir hedef ve bu hedefe ilişkin her karar, kamu görevlilerinin motivasyonunu da pandemiyle mücadele noktasındaki kararlılığını da daha da artıracaktır. Sözün özü; kadrolu sözleşmeli ayırımını da, süreli süresiz sözleşmeli ayrımını da, 39 farklı mevzuatla sözleşmeli istihdam etme ayıbını da, aynı işe farklı ücret, aynı işe farklı hak ayrımcılığını da insanı yaşatan devlet anlayışının olduğu coğrafyada emeğe ve emekçiye güvencesiz istihdam yanlışlığını da sona erdirelim. Çocuklar anne ve babalarına, anne babalar çocuklarına, eşler birbirine, sözleşmeliler güvenceye, sözleşmelilik tarihin çöplüğüne kavuşmalıdır. Türkiye sözleşmelilik garabetiyle çalışma hayatı alanında insan onuruna, saygın işe aykırı zemin barındırma kusurundan kurtulmalıdır.
4046 sayılı kanunun 22. Maddesinde “özelleştirmeye alınan kurumlardaki personelin özelleştirmeye alındıktan sonra istihdam fazlası personel olarak değerlendirilmeyeceği” denilmektedir. Bu maddenin de kaldırılmasına ilişkin beklentiler dikkate alınmalıdır.
Ekonomik Veriler ve Seyyanen Zam Talebi
2020 yılı ve 2021’in ilk dönem ekonomik verileri bize göstermiştir ki; 5. Dönem Toplu Sözleşme’de İşverenin-Hakeminin karar verdiği artış oranları yetersizdir, eksiktir, gerçeklerle çelişkilidir. Biz bu durumu yakın dönemlerde yaptığımız birkaç açıklamayla kayıt altına aldık. Enflasyon verilerini, faiz eğrilerini, bütçe gerçekleşmelerini, kur seviyelerini kategorik olarak ortaya koyup maaşta oluşan kaybı, gelirde oluşan zararı gidermenin önerilerini de paylaşmıştık. Sadece enflasyon tahminin dahi %100’e yakın sapma yaptığı, faize Toplu Sözleşmeden bu yana %80’e yakın zam yapıldığı, kur tarafında ani sıçramalar hariç olmak üzere %40’lık, altın kulvarında ise %60’ın üzerinde artış gerçekleştiği gün gibi ortadadır. Emtia fiyatları ile gıda ürünleri enflasyonundaki münhasır durumu ifade etmeyi de gereksiz buluyorum. Hal böyle iken kamu İşvereni ve Hakemi kamu görevlilerine aynı dönemde %4+%4, %3+%3 şeklinde 6 aylık dönemsel artışlar uygun görmüştü. Sadece 2021 ocak ayı üzerinden değerlendirme yaptığımızda; ocaktan marta faize yaklaşık %13 zam yapılırken, kurda %15 seviyesi üzeri zam söz konusu iken maaş ve ücretlerde sadece %3 artış söz konusudur. Onunda hemen hemen 2,60 puanlık bölümü ilk 2 aylık enflasyonda yitirildi. Bütün bu veriler çerçevesinde biz, kamu görevlilerine seyyanen zam yapılmalı, zararları tazmin edilmeli, eksikler telafi edilmeli, yanlışlar giderilmeli dedik. İlk olarak kamu görevlilerine en düşük devlet memuru aylığının %10’u oranında seyyanen zam derken bugün gelinen nokta hem bu oranının artırılmasını hem de ek ödeme ile gelir vergisi matrah artışı ya da oran sabitlemesi ile ve enflasyon farkı tazminatı ödemesiyle tazmin sorumluluğunun kapsamın genişletilmesi gerekiyor.
Gelir Vergisi Mağduriyeti
Kamu görevlileri vergi mükellefi yönüyle hem sadık hem de cömert bir konumda bulunuyorlar. Gerek dolaylı vergiler gerekse doğrudan vergiler noktasında kamu bütçesine ve maliyesine önemli katkı sunuyorlar. Gelir vergisi kamu görevlileri açısından büyük bir gider kapısıdır. Daha da ötesi gelir vergisi kamuda personel yönüyle maaş eksiltici, gerginlik artırıcı, zam yok edici özelliği taşıyor. Gelir vergisi matrahındaki artış oranı ısrarlı ve bilinçli bir şekilde düşük tutuluyor. Kamu görevlileri her yıl daha erken bir tarihte ikinci dilime yani %20’lik orana tabi oluyorlar. %25’lik orandan vergi veren, net maaşı düşürülen kamu görevlisinin sayısı da her gün artıyor. Gelir vergisinde çözüm belli… Çözümün üreteceği sonuçta açık… Gelir vergisinde matrahlar yükseltilsin ya da oran sabitlensin. Kamu görevlileri %15’lik dilimin üstünde vergi ödemesin. Bunu sağladığımızda hem vergide hem de gelirde adalete bir tık daha yaklaşmış oluruz. Kısaca biz, siyasi iradenin, kamu işverenin bizzat kendisinin ortaya koyduğu iddia ve hedef için bir yöntem ve teklif sunuyoruz. Uyması ve uygulaması gereken şüphesiz kamu işverenidir.
Ekonomi Reform Paketi İle İnsan Hakları Eylem Planı’nın Değerlendirilmesi
Yakın dönemde her ikisi de son derece önemli ve gerekli iki büyük siyasi ve sosyo-politik metin kamuoyuna deklare edildi. Ekonomi tarafında reform paketi, insan hakları tarafında ise Eylem Planı olarak başlıklandırılan metinler Türkiye’nin kat ettiği mesafeyi ve hedeflediği seviyeyi göstermesi yönüyle kayda değerdir. Her iki metni ve içeriğini önemli ve değerli buluyoruz. Fakat, içeriğinde olması gerekenler yönüyle özellikle ekonomi reform paketinde beklentileri karşılaması gereken konular bakımından eksiklikler var. İnsan hakları eylem planında; 28 Şubat mağdurlarının zararlarının tazminine ilişkin bir mekanizmanın kurulması, siyaset yasağı, grev yasağı gibi konularla ilgili gelecek hedefli çerçevelerin bulunması son derece olumlu olurdu. Ekonomi reform Paketinde; kamu görevlilerinin 2020-2021 yani 5. Dönem Toplu Sözleşme kayıplarını giderecek düzeyde hükümlere yer verilmesi yanında ek ödeme, ek gösterge gibi haklı beklenti oluşturan konuların değerlendirilmesi gerekir.
4688 Sayılı Kanuna Dair
Sendikalar daha geniş anlamda emek örgütleri üyelerinin hakkını ve hukukunu korumak ve gözetmek adına mücadele ederken kendi hukuk alanlarını da tanzim ve tahkim noktasında irade göstermelidir. Sendikal haklar üçlüsü yönüyle Anayasamızda ve kanunlarımızda, kamu görevlileri sendikacılığı henüz tamamlanmış, eksikleri giderilmiş, evrensel zeminle eşleşmiş bir çerçeveye sahip değildir.
Örgütlenmede sınırlamalar, toplu sözleşmede yasada eksikler masada fazlalıklar bulunduğu ortadadır. Toplu sözleşmenin kapsamı daraltılmış süresi kısa tutulmuş, tahkim müessesi ise tarafsızlık kulvarına bir türlü oturtulamamıştır.
Tarafların eşitliği yerine işveren tarafının etkililiği esaslı bir zemin kanunun sistematiğine ve hükümlerine sirayet ettirilmiştir. 4688 sayılı Kanun 20. Yılını doldurmak üzeredir. Anayasa değişikliği gereği yapılanlar hariç olmak üzere, Kanunda eski Türkiye’nin, vesayet süzgecinin irat ettiği hükümler halen varlığını koruyor. Emekten, personelden, memurdan, pazarlıktan, haktan, hukuki talep, istek ve tekliflerden korkan, kaçınan ve çekinen bir kamu yönetimi anlayışı ile kaleme alınmış kanun, benzer bir çerçeveyi daha geniş bir zeminde ruh olarak barındıran Anayasayla birlikte emek tarafını, örgütlerini ve mücadelesini zorlayıcı aparatlar üretiyor.
Cumhurbaşkanımız darbe Anayasalarından kurtulmak için Sivil Anayasa çağrısında bulunmuşu masada bulunanlar dahil herkesi katkı sunmaya çağırmıştır. Çünkü Anayasanın ruhunda darbe, vesayet ve milli iradeye tahammülsüzlük var. Bizde bugün KPDK vesilesiyle Sivil Anayasaya katkı yapacağımız bir kez daha deklare ederken, kendi alanımızla ilgili bir davet ve irade ortaya koyuyoruz. Gelin kamu görevlileri sendikacılığı alanında da darbe dönemi, vesayet süreci kanunundan kurtulalım, Anayasayı sivil yaptığımız gibi 4688’i de emek dostu, alın teri dostu, hak ve hukuk dostu bir içeriğe sahip kılalım. Toplu Sözleşmenin kapsamını süresini artıralım. Eşitler arası pazarlığı sağlayalım. Toplu Sözleşmeden herkesin değil emek verenin, ter dökenin, emek mücadelesi verenin, yetkili sendika tercihi ile toplu pazarlık iradesine değer ve güç katanın yararlandığı bir evrensel gerçeklik oluşturalım. Yetkisizlerin masada olmadığı, toplu sözleşmede yararlanmak için Dayanışma Aidatının bulunduğu, kamu görevlileri hakem kurulunun kamu hakem kurulu olma imkanın son bulduğu gerçek, adil ve etkin bir örgütlenme ve toplu pazarlık rejimi oluşturalım. Yetmez… Grevi konuşalım. Kamu da, kamu görevlileri alanında Grev hakkının varlığını da kullanılmasını da korku tüneli olmaktan çıkartalım. Bütün bunları, Nisan ayında gerçekleştirilecek kanun değişikliğini Meclis eliyle hazırlayıp yürürlüğe koymak ve 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramında yürürlükte olacak şekilde 30 Nisan Resmi Gazete’sinde yayımlamak çok zor değil. Hazırlıklarımızı, katkımızı ve katılımımızı bir söz olarak ortaya koyuyor, en kısa sürede 4688 sayılı Kanunla ilgili değişikli için bir çalışma yapılmasını bekliyoruz. Bunu başardığımızda, 6. Dönem toplu sözleşme, yasada ve masada gerekli mevzuat değişiklikleri yapılmış, tarafın eşitliği tam anlamıyla sağlanmış, kamu işvereninin makul olan fakat cimri olmayan bakış açısıyla gerçekleştirilebilecek bir süreç olarak yaşanacaktır.
Görevde yükselme ve unvan değişikliği
4/C’den 4/B’ye geçen personelin mağduriyeti
4/C’e kaldırıldı personel 4/B’ye aktarıldı. Fakat, bu afiş cümlesi olarak varlığını devam ettiriyor. Çünkü, 657’nin 4/C’si konumundaki mağdur kamu görevlisi arkadaşlarımız şimdi de 4/B’nin 4/C’si konumuyla mağdur ediliyor. Ek ödemenin, zoraki emekliliğinin, dayatılmış pozisyon unvanının görevde yükselme imkansızlığının yaşatıldığı bir kulvar olarak varlığını sürdüren bu çerçeve hemen yarın sona erdirilebilecek bir mevzuat düzenlemesinin eseridir. İnsan onuruna ve saygın iş anlayışına yaraşır bir düzenleme ivedilikle yapılmalı ve bu kapsamdaki personelde diğer 4/B’li personel gibi gecikmeden, ötelenmeden, ötekileştirilmeden kadroyla, güvenceyle iç ve iş huzuruyla buluşturulmalıdır.
Kariyer ve Liyakat İlkesi Hayat Bulmalı, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavları Yapılmalı
Kamu görevlilerinin verimliliğini ve motivasyonunu artıracak olan görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının tüm kurumlarda yapılmasını sağlayacak bakış açısı esas alınmalıdır. Aksi yönde irade ve direnç geliştiren kurumlar uyarılmalı, personelin kariyer ve liyakati esas alınarak yatay ve dikey yükselmesine imkan sağlanmalıdır. Sınavlar konusunda yaşanan tıkanmayı giderecek, kimi kurumların geliştirdiği kadrosuzluk bahanesini ortadan kaldırmayı gerçekleştirecek bir arayış olarak merkezi nitelikte duyuru ve sınav uygulaması tartışılarak düzenlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır.