HABERLER
26. ULUSLARARASI MÜSLÜMAN TOPLULUKLAR BİRLİĞİ KONGRESİ
Genel Başkanımız Mürsel Turbay, Genel Başkan Vekilimiz Levent Uslu ve Ankara 3 No.lu Şube Başkanımız Hanefi Sinan, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin (ESAM) WOW Hotel'de düzenlediği 26. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi'ne katıldı. Kongre, ESAM Genel Başkanı Recai Kutan'ın konuşmalarıyla başladı. Bem-Bir-Sen’in de sponsor olduğu kongrenin “Sorunlar ve Fırsatlar Denkleminde İslam Dünyası” başlıklı oturumda konuşan Genel Başkanımız Turbay, “Batı’nın ürettiği krizlere çözüm İslam birliğidir.” dedi. Başbakan Binali Yıldırım’ın mesaj gönderdiği 26. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi'nde açış konuşmaları Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Sudan İslami Hareket Genel Başkanı Zübeir Ahmed Elhasan Mohamed, Filipinler İslami Özgürlük Cephesi (MILF) Genel Başkanı Dr. Hacı Murat İbrahim, Memur-Sen Konfederasyonu Genel Başkanı Ali Yalçın, Hindistan Cemaat-i İslami Genel Başkan Yardımcısı Arif Ali Thottancheri, Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan, Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) Sözcüsü Sami Ebu Zuhri, Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Mustafa Köylü, Pakistan Cemaat-i İslami Dışilişkiler Başkanı Abdulgaffar Aziz, PTT Genel Müdürü Kenan Bozgeyik, Moritanya Tevasul Partisi Genel Başkanı Muhammed Cemil Mansur, Lübnan İslami Çalışma Partisi Genel Başkanı Şeyh Zübeyr Cad ve Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk tarafından yapıldı. Küresel Krizler ve Sistem Sorunu 26. Uluslararası Müslüman Toplulukları Birliği Kongresi’nin bu yılki konu “Küresel Krizler; İslam Dünyası ve Batı” olarak belirlendi. İbrahim Zeyyad başkanlığında yapılan ilk oturumda konuşmacılar “Küresel Krizler ve Sistem Sorunu”nu ele aldı. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Arif Ersoy, Somali İhvan-ı Müslimin Başkanı Dr. Ali Bashi Ömer Hacci; Hindistan Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Seyyid Kasım Rasul İlyas, Nijerya İslami Teşkilatlar Genel Başkanı Abdullahi Audu Saibu, Irak İslam Partisi Siyasi Büro Üyesi Sabah Hamdan Al-Kubaisi ve Libya İhvan-ı Müslimin Başkanı Ahmed El-Soughi ilk oturumun konuşmacılarıydı. Sorunlar ve Fırsatlar Denkleminde İslam Dünyası Allan Bilal’in başkanlık yaptığı ve başlığı “Sorunlar ve Fırsatlar Denkleminde İslam Dünyası” olan ikinci oturumda ise Genel Başkanımız Mürsel Turbay, Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabri Tekir, Bulgaristan Yüksek İslam Şûrası Başkanı Dr. Vedat Ahmed, Keşmir Cemaat-i İslami Milletvekili Abdurreşid Turabi, Mali’den Osman Diarra ve Etiyopya’dan Bederu Hussene Nuru konuştular. Mürsel Turbay: Batı’nın Ürettiği Krizlere Çözüm İslam Birliğidir Oturum Başkanı Allan Bilal’in ilk olarak söz verdiği Genel Başkanımız Mürsel Turbay, Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi’nin bu sene ele aldığı konu başlığının son derece önemli ve isabetli olduğunu belirterek, "Küresel Krizler, İslam Dünyası ve Batı" temasının Müslüman toplumlar olarak yaşadığımız onca soruna ilişkin çok kapsamlı bir başlık olduğunu söyledi. Mürsel Turbay şunları söyledi: “Öncelikle, küresel krizlerin nedenini tespit etmeden bu krizlere çözüm bulmamız mümkün değildir. Sürekli ve yoğun şekilde kriz üreten küresel politik bir anlayışla karşı karşıyayız. Hâkim küresel sistemin çağın şartlarını karşılamadığı, güçler dengesinin değişmeye başladığı, iletişim araçlarının bütün insanların anbean birbirinden haberdar olmasını sağladığı bu çağda; geçmiş yüzyılda gücü elinde bulunduranların ürettiği bir kaosu yaşıyoruz. Yaşadıkları güç kaybını telafi etmek isteyen küresel ağababalar, ‘Bizim sözümüzün geçmediği bir dünya olmaz olsun’ mantığıyla hareket ederken bütün insanlığı yakıyor, yıkıyor ve yok ediyor. 2 asırdan bu yana sömüre sömüre iliğini kuruttuğu coğrafyaların isyanı karşısında korkuya kapılan bu aktörler, kontrollü krizlerle ülkeleri parçalayıp hâkimiyetlerinde tutmak için züccaciye dükkânına giren fil gibi ortalığı kırıp döküyorlar. Genelde ‘Batı’ olarak ifadelendirdiğimiz bu aktörlerin küresel adalet ve vicdan adına hiçbir değer tanımadan giriştikleri mevcut düzenlerini koruma hamleleri, İslam coğrafyalarında savaş, katliam, göç ve açlık olarak tebarüz ediyor. Peki, Batılı aktörlerin ürettikleri kriz ve kaos senaryolarına karşı İslam dünyası ne yapıyor? Üzülerek söylüyorum ki; işin en acıklı tarafı da barış dininin sahipleri bu manzara karşısında son derece edilgen bir tavır içinde. Coğrafyalarımıza taşınan kriz ve savaş ortamlarına karşı, muhatap aktörlerin değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmıyoruz, yapamıyoruz. Müslümanlar için hazırlanan bu kirli senaryoların birer figüranı olmaktan başka bir çaba ortaya koyamıyoruz. Malum aktörlerin savaş planına karşı barış, kriz planına karşı suhulet, haksızlık planına karşı adalet, bölme planına karşı vahdet düzleminde buluşamıyor, bize dayatılan şeytani politikalara boyun eğiyoruz. Müslümanlar olarak bu iflah olmaz ataletten kurtulamadıkça, maalesef hiçbir ulvi amacın öznesi ve umudu olamayacağız. Niyetim burada karamsar bir tablo çizmek değildir. Mevcut halimizi ortaya koyarken, umut dininin bireyleri olarak üzerimize düşen sorumlulukları hatırlatmak, yaşanan acı tabloların Rabbimizin kaderinden değil, elimizle yaptıklarımız veya yapmadıklarımızdan kaynaklandığını vurgulamaktır. Krizlere, kaoslara karşı çözüm oldukça basittir; feraset, basiret, gayret ve vahdet. Genel konuya ilişkin ifade edeceklerim bunlardır. Şahsi alanımıza gelecek olursak; krizlere karşı STK’ların rolü ve önemi üzerine birkaç şey söylemek isterim. Bugün Batı’nın, dünyanın birçok bölgesinde ürettiği kriz ve kaos senaryolarını hep STK’lar üzerinden sahneye koyduğunu görüyoruz. Sivil toplum kuruluşları, Batı’nın kendi oluşturduğu küresel düzene başkaldıran ülke yönetimlerine karşı en etkin kullandığı bir araç haline dönüşmüş durumda. Misyonerlik ve casusluk faaliyetlerinin de STK’lar üzerinden gerçekleştirildiğini biliyoruz. Özellikle Batı merkezli STK’lar, Batı’nın dış politik anlayışını dünya geneline yayma amaçlı faaliyetler içindeler. Peki, sivil toplum kuruluşları noktasında İslam dünyasında neler var? Maalesef bu alanda da yeterli seviyede değiliz. Müslüman ülkelerdeki çok az STK küresel ölçekte işler yapabiliyor. 2012 yılında kurduğumuz Uluslararası Emek Hareketi Konfederasyonu ICLM, Batı merkezli birçok köklü STK’nın onlarca yılda geldiği noktaya 2 yılda geldi. ICLM bugün 18 ülkeden 10 milyona yakın üyesiyle küresel bir STK haline geldi. Tabi bu durum küresel konfederasyonların dikkatini çekti. ETUC, EPSU gibi AB merkezli konfederasyonlar, ITUC ve PSI gibi küresel konfederasyonlar, yıllardır alıştıkları mafyavari yöntemlerle ICLM’i hedef haline getirmiş durumdalar. Türkiye merkezli küresel bir konfederasyonun faaliyetine tahammülleri yok. Bize üye olmak isteyen birçok ülkeden sendikaları tehdit ediyorlar. ICLM’e üye olursanız bize olan üyeliğinizi iptal edeceğiz diyorlar. Batı zihniyetinin sömürgeci ve tekelci mantığını aynen sivil toplum kuruluşlarında da görüyoruz maalesef. Peki, bu tehditlere boyun mu eğeceğiz? Elbette hayır. ICLM olarak Müslüman dünya için en iyi alternatifleri oluşturmaya, sivil toplum alanında yeni bir çığır açma hedefimizi gerçekleştirmeye devam edeceğiz. İfade ettiğim gibi; her alanda küresel ölçekte sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız var. Birbiriyle bağı kopartılan, birbirine yabancılaştırılan Müslüman coğrafyaları yeniden buluşturmak için daha çok STK’ya ihtiyacımız var. ESAM tarafından gerçekleştirilen bu uluslararası organizasyonun yaramıza merhem, derdimize çare olmasını temenni ediyorum. Yüzyıllardır sömürülen, katledilen, soykırıma tabi tutulan Müslüman coğrafyaların yeniden ayağa kalkmasına, dirilişine vesile olmasını diliyorum. Organizasyonda emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor, bütün katılımcılara saygılar diliyorum.” Diğer Oturumlar “Batı ve Müslüman Algısı” başlıklı üçüncü oturuma Atik Akdağ, “Küresel İktisadi Sistem ve İslam Dünyasının Ekonomik Potansiyeli” başlıklı dördüncü oturuma Dr. Ertan Yülek, “Küresel Krizler Bağlamında Kültür ve Düşünce Dünyamız” başlıklı beşinci oturuma Dr. Abdullah Sevim, “İslam Dünyasının Felaketi: Etnik ve Mezhepsel Çatışmalar” başlıklı altıncı oturuma Hasan Bitmez başkanlık yaptı. SONUÇ BİLDİRGESİ 26. Uluslararası Müslüman Toplulukları Birliği Kongresi sonuç bildirgesinin okunmasıyla son buldu. Sonuç bildirgesi şöyle: Rahman ve Rahim Olan ALLAH’ın Adıyla… Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM)’ın düzenlediği 26. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi 14-15 Kasım 2017 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Bu yıl 26.sı Gerçekleştirilen Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi, “Küresel Krizler, İslam Dünyası ve Batı” teması ile gerçekleştirildi. İslam dünyasından 81 ülkeden 172 katılımcının iştirakiyle gerçekleştirilen kongrede, dünyada insanlığın geleceğini tehdit eden küresel krizler, söz konusu krizlerin nedenleri, krizlerin İslam dünyasına etkileri ve mevcut krizlerin çözümüne ilişkin çözüm önerileri ile ilgili müzakereler gerçekleştirildi. Yapılan müzakereler ve sunumlar neticesinde ortaya çıkan tespit ve öneriler toplantının sonuç bildirgesi çerçevesinde aşağıda maddeler halinde ifade edilmiştir. Mevcut Küresel Krizler - Bugün dünyanın dört bir yanında özellikle de İslam coğrafyasında yaşanan savaşlar sonucuna milyonlarca insan hayatını kaybetmekte, mülteci durumuna düşmektedir. Bugün hâlihazırda 65 milyon insan mülteci durumundadır. 250 milyon çocuk savaş ve çatışma ortamının içinde bulunmaktadır. Son 10 yılda 2,5 milyondan fazla çocuk bu çatışmalarda hayatını kaybetmiştir. - Sömürü esasına dayalı mevcut iktisadi sistem sürekli olarak küresel bazda finansal ve ekonomik krizlere neden olmaktadır. İnsanlığı olumsuz etkileyen, ülkelerin ekonomik iflasına neden olan krizler doğuran mevcut iktisadi sistem sürdürülebilir değildir. - Mevcut iktisadi sistemde çok büyük gelir dağılımı adaletsizliği söz konusudur. Zira dünyanın en zengin yüzde birlik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99'luk kesimin servetinin toplamına eşittir. Dünyanın en zengin 62 kişisinin varlıkları son 5 yılda 500 milyar dolardan 1,76 trilyon dolara çıkmış durumdadır. Buna karşın 1,5 Milyara yakın insan günlük 1 doların altında bir kazançla hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır. İnsanlığın Saadeti için bu gelir dağılımı adaletsizliğinin mutlaka ortadan kaldırılması gerekmektedir. - Hâlihazırda dünyada milyonlarca insan gıda ve içecek su bulamamaktan dolayı ağır hastalıklar ve ölüm riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Yapılan çalışmalar önümüzdeki birkaç yıldan itibaren küresel anlamda daha büyük çaplı içilebilir su ve temiz gıda krizinin ortaya çıkacağına işaret etmektedir. - Ayrıca nesilleri ifsad eden uyuşturucu, alkol, eşcinsellik ve benzeri ahlaki ve toplumsal hastalıklar yaygınlaştırılmaktadır. Yayınlanan raporlara göre dünyada uyuşturucu sorunu olan insan sayısı 250 milyonu aşmıştır. Mevcut Krizlerin Nedenleri - Bugün insanlığı tehdit eden krizlerin temeli ikinci dünya savaşından sonra gerçekleştirilen Yalta konferansı sonucunda kurulan Yeni Dünya Düzeni’ne dayanmaktadır. - İkinci dünya savaşından sonra küresel sorunların çözümüne yönelik olarak oluşturulduğu ifade edilen kurumlar (Birleşmiş Milletler, NATO, IMF…), kuruluş esasları ve uygulamaları bakımından kuvveti üstün tutan bir zihniyeti temel aldıkları için sorunları çözmek bir yana daha da derinleşmesine neden olmuştur. - Son üç yüz yıldır maddi gücü elinde bulunduran Batı medeniyeti maddi menfaatlerini gerekçe göstererek savaşlar başlatmakta, işgaller gerçekleştirmekte ve çatışmaları körüklemektedir. Bugün yaşanan savaşların ve çatışmaların nedenleri araştırılırsa temel nedenin batının menfaat anlayışı olduğu görülecektir. Aynı şekilde Siyonist anlayış Arz-ı Mev’ud hedefini gerçekleştirmek için her türlü savaş, işgal ve katliamı meşru görmektedir. - Bugün savaş, çatışma ve krizlerin genel anlamda İslam dünyasını hedef almasının temel nedeni Siyonizm ve Batı’nın menfaatlerini elde etme ve hedeflerini gerçekleştirme konusunda en büyük engel olarak İslam’ı ve Müslümanları görmeleridir. - Bugün Ortadoğu’da yaşanan sorunların temeli 100 yıl önce İngiltere tarafından ilan edilen ve daha sonra ABD, Fransa ve İtalya tarafından desteklenen Balfour Deklarasyonu’na dayanmaktadır. Balfour Deklarasyonu 1897 yılında yapılan Siyonist kongrede alınan kararların siyasi zemine taşınmasını sağlamıştır. Bu bildirge ile başlayan süreç, İsrail’in İslam coğrafyasının kalbine hançer gibi saplanması ile sonuçlanmış ve o günden sonra Ortadoğu’da hiçbir zaman huzur ortamı sağlanamamıştır. - Askeri işgallerin ağır maliyetleri nedeniyle İslam ülkeleri işgal yerine mezhepsel, ırksal ve siyasi ayrılıkları körüklenerek Müslüman toplulukları birbirine düşürülmektedir. Son 30 yılda öldürülen Müslümanların çok büyük bir bölümü Müslümanların kendi aralarında yaşadığı çatışmalar ve Batı tarafından finanse edilen örgütler tarafından öldürülmüştür. - Batı, İslamofobiyi artırmak ve işgale zemin hazırlamak üzere terör yapılarını desteklemektedir. Bu türde örgütlerin Batı tarafından finanse edildiğini gösteren çok sayıda delil ve bilgi mevcuttur. - İslam ülkelerine yönelik saldırılar sadece işgalle kalmamış, kültür emperyalizmi ile değerlerinden koparılmış, ümmetin ve insanlığın sorunlarına duyarsız nesillerin yetişmesine sebep olunmuştur. Bu durum İslam ümmetinin ayağa kalkmasının önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. - Batının İslam ve Müslümanlar aleyhine çalışmalar yürüttüğü muhakkaktır. Ancak, Müslümanlar olarak bizlerin de büyük hatalarımız vardır. Müslümanların mezheplere, meşreplere, ırklara, coğrafyalara mensubiyeti, İslam’a mensubiyetin önüne geçirmeleri, kendileri gibi olmayanları tekfir etmeleri, tekfir ettikleri kardeşleriyle savaşmaları, Allah’ın (C.C.) emrettiği İslam Birliğinin oluşmasına engel olmuştur. Birlik olacak şekilde irade ortaya konulamaması Müslümanların gücünün bölünmesine ve küresel sömürünün hedefi olmaları sonucunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır. - Müslümanlar sadece bölünmüşlük sorunu ile değil geri kalmışlık sorunu ile de karşı karşıyadır. Müslümanların içerisine sürüklendiği atalet ve tembellik İslam dünyasının mevcut potansiyelinin değerlendirilememesine, İslam ülkelerinin ekonomik açıdan geri kalmışlığına neden olmuştur. Müslüman ülkelerin kendileri tarafından kullanılmayan ekonomik potansiyelleri ülke yönetimlerinin hataları sebebiyle Batı tarafından sömürülmektedir. - Müslümanların İslam inancının gereklerini hayatlarına tatbik etmemeleri İslam coğrafyasının insan hakları, adalet, temel hak ve özgürlükler vb. konular bakımından da geri kalmışlığına neden olmuştur. Çözüm Önerileri Küresel Sorunlara İlişkin Öneriler - Müslümanlar bir an evvel şahsi, etnik ve mezhebi ihtiraslardan kurtulmalı, bölgesel taassuplardan arınıp bir araya gelmelidir. İslam Birliği tesis edilmelidir. İslam Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmalıdır. Bu çerçevede D-8 bütün İslam ülkelerini kapsayacak şekilde genişletilebilir. İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı kurulmalıdır. İslam Ülkeleri Ortak Bir Para Birimi, İslam Ülkeleri Savunma İşbirliği Teşkilatı, İslam Ülkeleri Bilim ve Kültür İşbirliği Teşkilatı kurulmalıdır. - Gelinen noktada ekonomik ve teknolojik kalkınma, her İslâm ülkesinin en öncelikli meselesi olmalıdır. Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler oluşturulmalıdır. İslam ülkeleri dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahiptir. Bu kaynaklardan cüzi bir kısmı, ülkelerimizin sanayileşmesine, teknolojik ilerlemesine, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesine ayırılırsa, çok hızlı bir kalkınma gerçekleştirebilir. - Mevcut iktisadi sistem sömürüye dayanmaktadır ve miadını doldurmuştur. Mevcut sistemin yerine İslam’ın İktisadi esaslarına dayalı, faizsiz yeni bir adil sistemin uygulamaya konulması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bu amaca yönelik olarak üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin, kamuda görev yapan bürokratların ve uzmanların adil ekonomik düzenin gereksinimleri, esasları ve işleyişi üzerine çalışmalar yapması teşvik edilmelidir. - Nesillerin ifsadının önüne geçmek ve insanlığı içine sürüklendiği büyük buhrandan kurtarmak amacıyla kadın, aile ve gençliğin korunmasına yönelik uluslararası teşkilatların oluşturulması, planlı ve kararlı bir çalışma yürütmesi çok büyük önem ifade etmektedir. İslam Coğrafyasındaki Sorunlu Bölgelere İlişkin Tespit ve Öneriler - İslam ülkeleri başta Suriye, Irak, Libya, Yemen, Mısır olmak üzere kendi içinde ihtilaf bulunan bölgelerde yaşanan kriz ve çatışmaların ortadan kaldırılmasına yönelik müzakereler yapılması ve sorunların ortadan kaldırılması için ortak irade ortaya koyarak sorumluluk almalıdır. - Balfour Deklarasyonu ile başlayan sürecin sonunda kurulan işgalci İsrail devleti işgal ettiği Filistin topraklarında hukuksuz yerleşim politikalarını sürdürmekte ve Filistinli Müslümanlara yönelik şiddet politikasını her geçen gün dozunu artırarak devam ettirmektedir. İşgalci İsrail devleti aynı zamanda Kudüs’ü başkent ilan etmekte ve Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’yı tahrip etmeyi de sürdürmektedir. İslam ülkelerinin İsrail’in hukuksuz ve insanlık dışı uygulamalarını sonlandırması, Kudüs’ü başkent ilan etme çabasından vazgeçmesi için uluslararası baskı oluşturması gereklidir. - Hindistan devleti Keşmir’de, Myanmar hükümeti Arakan’da Müslümanlara karşı sürekli ve sistematik bir şiddet uygulamaktadır. Müslümanlara yönelik olarak uygulanan şiddeti lanetliyor ve İslam âlemini bu konularda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz. - Ayrıca İslam dünyası Doğu Türkistan’da Çin yönetiminin Müslümanlara yönelik uyguladığı asimilasyon politikaları ve inançlarını yaşama noktasında yaptığı baskılar konusunda da daha duyarlı olmalıdır. İslam ülkeleri, Çin yönetimi ile Müslümanların inançlarını yaşama hakkını tanıması konusunda diplomatik müzakereler yapmalıdır. - Filipinler’de Bangsmoro İslam Toplumu ile hükümet arasında anlaşma imzalanmasına rağmen anlaşmanın gerekleri yerine getirilmemektedir. ABD ve Batı destekli terör örgütleri ülkedeki Müslüman gençleri kandırarak saflarına çekmektedir. Bu durum hem çatışmaları artırmakta, hem de Müslümanları zor duruma düşürmektedir. - İslam ülkeleri yöneticilerini, Müslümanların karşı karşıya oldukları şiddet, ayrımcılık ve baskıların ortadan kaldırılması için uluslararası farkındalık oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapmaya davet ediyoruz. - Müslüman ülkelerde başta sendikal yapılar olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi, temel insan hakları, adalet ve sosyal konularda yaşanan sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır. Bu nedenle İslam ülkelerinde başarılı olan sivil toplum kuruluşları desteklenerek İslam dünyasına örnek teşkil etmesi sağlanabilir. 26. Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi bu gün dünyada yaşanan krizlerin çözümü için Hak ve Adalet Merkezli Yeni Bir Dünyanın kurulmasının gerekli olduğunu ifade etmektedir. İnsanlığın bu gün içerisinde bulunduğu buhranlardan kurtulması gerektiğine inanan herkesi bu amaç uğruna çalışmaya davet ediyoruz. Gayret bizden, Tevfik Allah’tandır…